1- Bu gibi hava koşullarında yani soğuk (ve devamında ıslak) havalarda 1. “Hayatta kalma” kuralı olabildiğince kuru kalabilmektir.. (kelimeleri abarttığımı düşünmeyin, basit gezintilerin nasıl birer faciaya dönüştüğünü biliyorum..)
2-Bunu gerçekleştirmek çoğu zaman kolay olmayabilir.Kuru tutmanız gereken ve bunu başarması en zor ve en önemli uzuv ayaklardır.(Eller de en çabuk üşüyen uzuvdur ama elinizi kuru tutmanız çok daha kolaydır)Sözkonusu ayaklar olunca ayakkabının önemi ortaya çıkar.
Ayaklarınızı bu şartlarda en iyi koruyan bot tarzı, dışı deri, (tek parça veya az parçalı olması ideal)kumaş veya benzeri bölümü olmayan, dili ayakkabı gövdesiyle birleşik ( yani ayrık dilli olmayan)botlar ideal sayılabilir. Uygun bir botun dış görünüşünü tarif ettikten sonra en önemli özellik botun suya karşı olan “tavrına” bakmak gerekir.İdeal bot su geçirmeyen ama derinin nefes almasını da sağlayan bir yapıda olmalıdır..Bu durumda hemen aklımıza pahalı Gore-Tex ayakkabılar gelir..Fakat bu ayakkabılar bile bazen, uzun süreli suya maruz kalmalarda dikişlerinden su sızdırır.(İşte burda parça sayısının, dolayısıyla dikiş uzunluğunun önemi ortaya çıkar)Çok kaliteli Gore-Tex ayakkabılarda bunun önlemi de alınmıştır tabi..Ayakkabınızın kesinlikle ayağınızı sıkmaması gerekir. Hatta bu tür botlar kalın çorapla da giyilebilsin diye 1 numara büyük alınır. Bot ne kadar iyi olsa bile sıkıysa ayağınızda kan dolaşımını engelleyeceği için üşüme- donma daha çabuk olacaktır.
Gore-Tex ayakkabınız yok diye bu işten vazgeçmeye kalkmayın hemen.Eğer kalınca deri bir botunuz varsa işinizi o da görür. Yalnız bir,iki işlemle. Önce botun derisinin temiz(çamursuz) olduğuna emin olun. Piyasada deri botlar için satılan “su geçirmeyi önleyen”
spreyler de vardır. Bunlar da iş görür fakat oldukça ince bir kat oldukları için dayanma süreleri kısıtlı olabilir. Bizim eskiden kullandığımız bir yöntem deri üzerine bolca vazelin sürmektir.Saf (en ucuz) vazelin işinizi görür. (Gül kokulu olanları seçmek size kalmış)Vazelini (en iyisi elinizle) botunuza iyice yedirin.Dikiş yerlerinin iyice vazelinlendiğine emin olun. Bu yöntem derinin kalınlığına göre ayaklarınızı 1-2 ila 4-6 saat kadar kuru tutabilir.
Vazelinin diğer bir faydası da deriyi besleyip, nemli tutmasıdır.
Aslında vazelin yerine lanolin ve benzer yağlar katılmış doğal balmumu bu iş için en iyisi olduğu söylenir. Fakat bunu bulmak kolay olmayabilir. (Bulursanız ne ala..)
Derin karda yürürken ayakkabınız ne kadar iyi olursa olsun üstten içeri kar kesinlikle girer. Bunu engellemenin tek yolu “tozluk”
kullanmaktır.Tozluklar ayakkabının ucundan başlayan ve yarısını örten, diz altına kadar kordura kumaştan yapılmış, silindirik bir parçadır. Yukarı sıyrılmasın diye ayakkabının altından geçen çelik tel veya perlondan bir bant vardır.
Ayakları koruyan son giysi çoraptır. Soğuk koşullarda kesinlikle pamuklu çoraptan kaçınmak gerekir. Yün iyi bir seçimdir. Ama bunlar uzun yürüyüşlerde ayakları su toplatabilir. (Gerçi ayaklar kuru ise su toplama riski çok azalır) Bizim dağlara gittiğimiz zamanlarda köylülerden yalvar yakar aldığımız (çünkü onlar için bile çok
kıymetliydi) yavru hayvanların yününden yapılan çoraplar kullanırdık..(Bundan bende 1 ad. var. 20 yıldır kullanıyorum!!) Bu çoraplar yumuşacık, uzun kıllı, ışıkta pırıl pırıl parlayan yün lifleriyle dikkat çeker..
Son yıllarda bu tür aktiviteler için çok iyi tasarlanmış çoraplar üretilmektedir. Bunların çoğu özel sentetik dokulardan yapılır.
Botunuzun boyutu izin veriyorsa 2 ad çorabı üst üste giymekte bir sakınca yoktur.
Fakat ayak ıslanmasın diye çorabın üstüne naylon torba geçirme yöntemini uygulamayı düşünen varsa bunu unutsun çünkü ayaklar bu durumda çabucak terler ve bu sefer dışarıdan gelen ıslaklıktan önce ayaklar ıslanmış olur. Belki kalın bir naylonu ayakkabının dışına çok sıkı olmayacak şekilde geçirmek geçici bir çözüm gibi görünse de çok kullanışlı ve uzun ömürlü olmaz..
Özellikle derin karda yürürken elbisilerin, bacakların mümkün olduğunca karla az temas etmesini sağlamak gerekir. Grup halinde yürünüyorsa ( ki tek sıra halinde yürümek en doğrusudur) öndekinin ayak izine (çukuruna) basılması en iyi yöntemdir. Bu liderin (en önde gidenin) arkasındakilerin daha az yorulması demektir. Eğimli arazideki çıkışlarda bu yöntem daha da önem kazanır. Her ayak çukuru kısa bir süre sonra bir çeşit merdivene dönüşür ve tırmanmak daha kolaylaşır. (Tabi arada bir “iz açan” la arkadakilerin yer değiştirmesi en adil bir davranış olacaktır)
Karda mola verildiğinde de kara oturmamaya çalışılmalıdır. Vücut ısınız oturduğunuz yerdeki karı bir süre sonra eritir ve çabucak ıslanırsınz. Oturacak hiç bir yer yoksa ve her ne nedenle oturmanız gerekiyorsa ve en az 2 kişiyseniz karşılıklı olarak birbirlerinizin dizine oturabilirsiniz.
Karlı bir dağa tırmanmak o kadar zor,uzun ve yorucu ama ordan inmek bazen bir o kadar kısa ve zevkli olabilir. (ör: Erciyes Dağı Şeytan
Boğazı: Zirveye tırmanış: 4-5 saat, aşağıya iniş 10 dakika!!.. Bu nasıl yapılır? Gayet basit: Oturun kıçınızın üstüne (impertex pantolonunuz varsa çok iyi olur.) Salın aşağıya!!
Fakat dik inişlerde, elinizde fren görevi yapacak bir dağcı kazması ( ve tabiki kaskınız!!) olmadan bunu pek denemenizi önermem.. Hele zemin biraz sert ve ayağınızda krampon varsa ayakları yerden kesmek gerekiyor. Aksi halde hayatınızın en uzun taklasını atabilirsiniz!!
Konu dağcılığa kaydı.. Sizi bisiklet kış giyimi hakkında yazdığım yazıya ışınlıyorum..Üst giyim trekkingde ve bisiklette çok fazla farklılık göstermiyor.. Genel kurallar aynı..Detaylar farklı olabilir..
Bu akşamki Orman yürüyüşünde yanınıza pilleri sağlam bir fener almayı unutmayın. Eğer klasik ampullü bir feneriniz varsa yanınızda yedek pil bulunsun. Çünkü harcadığınız pil enerjisinin % 90-95’i ampülün çevresini ısıtmaya gidiyor..(elinizi ısıtmaya
yarayabilir!!) “Korkunç” ama gerçek.. Artık neyseki LED’li fenerlerimiz var. Bendekine 2 ad kalem pil koydum 2 yıldır aynı pilleri kullanıyorum..Bu LED’li fenerler çok uzağı aydınlatmaz diyecektim ki dükkana yeni gelen Cat-Eye’ın mercekli LED’li feneri aklıma geldi.. Adamlar işi çözmüş..Hem uzun ömürlü hem parlak bir ışık veren( ama fiyatı biraz tuzlu :45.- EU) fenerlerimiz var artık..
Gerçi bu bisiklet için ama bilgi olsun diye ,yazdım. El feneri olarak kullanılabilir..
Pil konusu gelmişken yazayım. Artık Alkalin pil (Duracell, Energizer
vs..) almak bence ahmaklık olmaya başladı. Piyasaya gelen Nİ-MH pillerin kapasitesi 2000 mA.’e kadar çıktı. Bu pil doğru kullanımda 1000 kere şarj edilebiliyor. Ömrü en baba alkalin pilin 4-5 katı.
Fiyatı ise pahalı bir alkalin pilin sadece 2-3 katı. Şimdi şu hesaba bakın.(Ni-Mh pilin ötekine oranla ömrünün 4-5 katı olduğunu kaale almıyoruz) Alkalin pilin fiyatı: Ortalama:
2 Milyon TL. İyi şartlarda bu şarjlı pili (Ni-Mh )1000 kere kullandınız. 1000 kere 1 ad.alkalin pil alırsanız 2 MİLYAR TL ödemiş olursunuz. Halbuki aynı işi (hem de 4-5 katı uzun ömürle) görecek pilin fiyatı 4-5 milyon TL!!Uzun ömrü de(3 kat diyelim) katarsak 1 pilde kazancınız 6 milyar. Fenerinizde 4 ad pil yeri varsa kazancınız 24 MİLYAR TL!! (pardon 24 MİLYAR TL eksi 16-20 Milyon TL, eksi 10 USD(şarj aleti)Yani 23 Milyar 965 Milyon TL !!) Diyelim Nİ-MH pilleri çok hor kullandınız. 500 şarjdan sonra piller
öldü: Kazancınız : 12 Milyar TL eksi 16-20 milyon TL, eksi 10 USD.( pil fiyatlarının hiç değişmediğini varsayarsak!!)
Şimdi bu hesabı görüp normal pil alır mısınız? Üstelik doğaya atılan
4 adet yerine 4000 zehir yani pil de cabası..(Şarjlı pillerdeki normale göre olan 0,3 voltluk eksiklik aletlerde herhangi bir sorun
yaratmıyor)